EKREM DEMİRLİ, İSLAM DÜŞÜNCESİNDE VELAYET 19. SEMİNER ÖZETİ

Bu seminer, İbnü’l-Arabî’nin insanın varoluşsal niteliği, halifelik kavramı ve insanın ilahi mertebelerle ilişkisini ele aldığı temel sorulara odaklanmaktadır. Hakîm Tirmizî’nin 40. ve 41. sorularına dayanan tartışmalar, insanın yaratılışı, bilgiyi nasıl kavradığı ve Tanrı’nın insana nasıl bir rol biçtiği konularını ele almaktadır. İbnü’l-Arabî’nin cem (toplama, birleştirme) ve fark (ayrım) kavramlarıyla geliştirdiği varlık teorisi, insanın dünyadaki yerini açıklayan temel unsurlardan biridir.

Ana Temalar:

  1. Âdem’in Ontolojik Konumu ve Cem Kavramı: İbnü’l-Arabî, Âdem’in ve insanın varlık mertebelerinin tamamını içinde barındıran toplayıcı (câmi) bir varlık olduğunu vurgular. Cem, bütün nitelikleri ve varlık düzeylerini kendinde toplamak anlamına gelir ve insanın kemal noktası buradan kaynaklanır.
  2. Halifelik ve İlahi İsimlerin Tecellisi: İnsan, ilahi isimlerin toplamı olarak yaratılmıştır. “Allah, Âdem’i kendi suretinde yarattı” hadisi bağlamında, insanın varlığının Tanrı’nın esmalarını yansıtması açısından bir halife olduğu ifade edilir.
  3. Melekler ve İnsan Üzerine Değerlendirmeler: Meleklerin, Âdem’in varlık yapısını bilmemesi, onların sadece zâhiri unsurlara bakarak değerlendirme yapmalarına bağlanmaktadır. Melekler, insanın ilahi isimleri taşıyan yönünü kavrayamadıkları için ona secde etmekte tereddüt etmişlerdir.
  4. İbnü’l-Arabî’de Cem ve Ontolojik Bütünlük: İbnü’l-Arabî’ye göre, erken dönem tasavvufta niyetle ilgili olan cem kavramı, ontolojik bir boyuta taşınmıştır. İnsan, tüm varlık mertebelerini kendinde cem eden bir varlık olduğu için halife sıfatını almıştır.
  5. İnsanın Bilgiye Ulaşma Süreci: İnsan, tüm varlıkları ve onların hakikatlerini içinde taşıyan bir varlık olduğu için, mutlak hakikate ulaşabilme potansiyeline sahiptir. Bilgiye kesinlik kazandırmanın yolu, içsel alemde tüm varlıkları barındıran insanın kendi iç bilgisini keşfetmesinden geçer.
  6. Halifelik ve Tanrısal Vekâlet: Halife olmak, sadece yönetmek değil, ilahi isimleri temsil etmek anlamına gelir. İbnü’l-Arabî, halifenin Tanrı’nın vekili olarak hareket ettiğini, ancak bu vekâletin insana verilen bir yetki değil, ilahi bir emanet olduğunu savunur.
  7. Varlık ve Zamanın İlişkisi: İbnü’l-Arabî, “Sen attığında, aslında atan sen değildin, Allah’tı” ayeti üzerinden insanın fiilleriyle Tanrı’nın iradesi arasındaki ilişkiyi açıklar. İnsan, hem var olan hem de yok olan bir varlıktır; varlık, Tanrı’nın tecellisi olarak açığa çıkar ve insan aracılığıyla zuhur eder.

Sonuç:
Bu seminer, insanın halifelik vasfının ne anlama geldiğini, ilahi isimlerle olan ilişkisini ve İbnü’l-Arabî’nin varlık teorisi bağlamında nasıl bir yere sahip olduğunu ele almaktadır. İnsan, bir yönüyle tüm varlıkların toplamı olan bir makrokozmos iken, diğer yönüyle de Tanrı’nın esmalarını yansıtan bir mikrokozmostur. İbnü’l-Arabî’nin düşüncesinde insan, bilgiyi sadece dış dünyadan değil, kendi varlık hakikatinden hareketle elde edebilir. Halifelik ise, yalnızca dünyevi bir yönetim rolü değil, ilahi hakikatleri temsil eden bir mertebedir.

This seminar focuses on Ibn al-ʿArabī’s discussions on the existential nature of humans, the concept of vicegerency (khilāfa), and humanity’s relationship with divine realities. Based on Ḥakīm Tirmidhī’s 40th and 41st questions, the discussion explores the creation of humans, the way they comprehend knowledge, and the role assigned to them by God. Ibn al-ʿArabī’s ontological theory, framed around the concepts of jamʿ (gathering, unification) and farq (distinction), serves as a key framework for understanding humanity’s place in existence.

Main Themes:

  1. The Ontological Status of Adam and the Concept of Jamʿ: Ibn al-ʿArabī describes Adam—and, by extension, humanity—as a jāmiʿ (comprehensive) being who embodies all levels of existence. Jamʿ refers to the unification of all attributes and ontological degrees, making humanity unique in its potential for spiritual perfection.
  2. Vicegerency and the Manifestation of Divine Names: Humans were created as a reflection of divine names. The ḥadīth, “God created Adam in His image,” is interpreted as signifying that humanity, as a vicegerent, mirrors the divine attributes (asmāʾ).
  3. Angels and Their Perception of Humanity: The angels’ inability to grasp Adam’s ontological reality is attributed to their focus on external aspects rather than the deeper metaphysical dimensions. Their hesitation in prostrating to Adam stems from their limited understanding of humanity’s role as the bearer of divine names.
  4. Ibn al-ʿArabī’s Expansion of Jamʿ into Ontology: While early Sufism viewed jamʿ as an aspect of intention and spiritual unity, Ibn al-ʿArabī elevates it to an ontological principle. Humanity earns the title of vicegerent because it encompasses all levels of existence.
  5. The Human Path to Knowledge: Since humans contain within themselves all levels of existence and their realities, they have the potential to attain absolute truth. True certainty (yaqīn) is achieved not only through external observation but by uncovering the knowledge embedded within the self.
  6. Vicegerency and Divine Delegation: Being a vicegerent is not merely about governance but about representing the divine names. Ibn al-ʿArabī argues that the role of khalīfa is not a human-given authority but a divine trust (amāna).
  7. The Relationship Between Existence and Time: Using the Qur’anic verse, “You did not throw when you threw, but it was God who threw” (8:17), Ibn al-ʿArabī illustrates the relationship between human actions and divine will. Humans exist simultaneously as both being and non-being; their existence unfolds as a divine manifestation through them.

Conclusion:
This seminar explores the meaning of human vicegerency, its connection to divine names, and its role within Ibn al-ʿArabī’s ontological framework. Humanity functions both as a macrocosm (containing all aspects of existence) and as a microcosm (reflecting divine names). According to Ibn al-ʿArabī, knowledge is not merely acquired externally but emerges from self-discovery. Vicegerency, therefore, is not just a worldly leadership role but a metaphysical station that represents divine realities.