EKREM DEMİRLİ: İSLAM DÜŞÜNCESİNE GİRİŞ 6. SEMİNER ÖZETİ

Bu seminerde, İslam düşüncesinde akıl ve bilgi kavramlarının gelişimi ele alınmış ve bu kavramların 2. ve 3. yüzyıldaki farklı yaklaşımları tartışılmıştır. Muhasibi ve Hakim Tirmizi gibi düşünürler üzerinden aklın ahlak ve bilgiyle olan ilişkisi irdelenmiştir. Muhasibi, aklı ahlaki bir eylem olarak tanımlamış ve dindarlığın rasyonel bir temele dayandırılmasını savunmuştur. Ona göre, ahlaklı olmak ve bireyin kendini eylemler yoluyla ikna etmesi, dindarlığın temelini oluşturur.

Hakim Tirmizi ise akıl kavramını farklı boyutlarda ele alarak kalp, fuad, sadr gibi kavramları akıl ve düşünme süreçleriyle ilişkilendirmiştir. Ayrıca velayet kavramı tartışmaya açılmış, bu kavramın insanın ideal dini ve ahlaki modeli olarak tanımlandığı belirtilmiştir. Tasavvufun bu dönemde, kelam ve fıkıhtan ayrışarak bağımsız bir düşünce alanı haline gelmeye başladığı vurgulanmıştır.

Seminerde ayrıca, Mutezile’nin rasyonel yaklaşımı ve kelamın ahlak ve inanç tartışmalarındaki rolü ele alınmıştır. Mutezile’nin adalet ve akıl prensipleri üzerinden geliştirdiği sistematik düşünce, İslam dünyasında ahlak ve toplumsal düzen anlayışına önemli katkılar sağlamıştır.

This seminar explored the development of reason and knowledge in Islamic thought and the varied approaches of the 2nd and 3rd centuries. Through thinkers like Harith al-Muhasibi and Hakim Tirmidhi, the relationship between reason, morality, and knowledge was examined. Muhasibi defined reason as a moral action and advocated grounding religiosity on a rational foundation. For him, morality and self-convincing through actions formed the essence of piety.

Hakim Tirmidhi expanded the concept of reason by relating it to terms such as heart (qalb), intellect (fu’ād), and chest (ṣadr), linking these to cognitive and spiritual processes. The concept of “walayah” (spiritual guardianship) was also introduced, emphasizing its role as the ideal model of religious and moral character. This period marked the beginning of Sufism’s divergence as an independent field of thought, separating from theology (kalām) and jurisprudence (fiqh).

Additionally, the seminar discussed the rationalist approach of the Mu’tazila and the role of theology in debates about morality and faith. The systematic thought of the Mu’tazila, based on principles of justice and reason, made significant contributions to the understanding of ethics and social order in the Islamic world.