ÖMER TÜRKER,2022-2023 LİSANS PROGRAMI: el-İŞÂRÂT VE’T- TENBÎHÂT OKUMALARI 10. SEMİNER ÖZETİ
Bu seminerde İslam felsefesinde Tanrı-âlem ilişkisi, yoktan yaratma ve sudûr teorisi üzerinden ele alınmıştır. İbn Sînâ, Fârâbî ve Kindî gibi filozofların bu kavramlara yönelik farklı yaklaşımları tartışılmış, özellikle sudûr teorisinin ontolojik temelleri ve eleştirileri üzerinde durulmuştur. Sudûr teorisinin Tanrı’nın iradesi, bilgi ve kudreti ile ilişkilendirilmesi, seminerin ana tartışma konularından birini oluşturmuştur.
Ana Temalar
- Sudûr Teorisi ve Tanrı-Âlem İlişkisi
Seminerin ana odak noktası, İbn Sînâ’nın Tanrı-âlem ilişkisini açıkladığı sudûr teorisi olmuştur. Sudûr, Tanrı’dan varlığın taşması ve akıllar hiyerarşisi aracılığıyla âlemin meydana gelmesi fikrine dayanır. İbn Sînâ’ya göre Tanrı, varlığı zorunlu olduğu için sürekli olarak varlık feyzi yayar ve bu feyiz, akıllar, nefisler ve cisimler şeklinde hiyerarşik olarak tezahür eder. - Yoktan Yaratma ve İslam Düşüncesindeki Farklı Yaklaşımlar
Seminerde, İslam düşünce geleneğinde Tanrı-âlem ilişkisine dair üç ana yaklaşım ele alınmıştır:
- Kelâmî Yoktan Yaratma Teorisi: Kindî ve kelamcılar, Tanrı’nın âlemi yoktan yarattığını savunur. Onlara göre âlem, zaman içinde sonradan var olmuştur.
- Sudûr Teorisi: Fârâbî ve İbn Sînâ, âlemin Tanrı’dan zorunlu olarak sudûr ettiğini ve Tanrı’nın zatından varlık yayılımının kesintisiz olduğunu savunur.
- Ezeli Âlem Teorisi: İbn Rüşd, âlemin Tanrı ile birlikte ezeli olduğunu ve Tanrı’nın sürekli olarak âlemi yaratmakta olduğunu savunur.
- Varlık ve Zorunluluk İlişkisi
İbn Sînâ’nın metafiziğinde varlık, zorunlu (vâcibü’l-vücûd) ve mümkün (mümkinü’l-vücûd) olmak üzere ikiye ayrılır. Tanrı, zatı gereği var olan tek zorunlu varlıktır, diğer tüm varlıklar mümkün olup, varlıklarını Tanrı’dan alırlar. Varlık saf haliyle yokluğu kabul etmez, bu nedenle Tanrı’nın varlığı, sürekli ve kesintisiz bir yaratma sürecini ifade eder. - İrade, Bilgi ve Kudretin Tanrı ile Özdeşliği
Sudûr teorisine göre Tanrı’nın iradesi, bilgisi ve kudreti zatının ayrılmaz bir parçasıdır. İbn Sînâ’ya göre Tanrı’nın bir şeyi dilemesi, bilmesi ve yaratması aynı fiil içinde gerçekleşir. Bu yaklaşım, insan iradesinden farklı olarak Tanrı’nın iradesini eksiklikten uzak, mutlak ve sürekli bir güç olarak tanımlar. - Sudûr ve Akıllar Hiyerarşisi
Sudûr teorisinin merkezinde on akıl sistemi bulunur. Tanrı’dan zorunlu olarak ilk akıl (el-akl el-evvel) sudûr eder, ilk aklın kendi varlığını ve Tanrı’yı bilmesiyle ikinci akıl, nefis ve göksel cisimler ortaya çıkar. Bu hiyerarşik yapı, maddi âlemin en alt seviyesine kadar uzanır ve her varlık, bu akıllar aracılığıyla varlık kazanır. - İbn Sînâ ile Kelamcıların Farklılıkları
Seminerde İbn Sînâ ve kelamcıların sudûr ve yaratılış anlayışındaki temel farklar tartışılmıştır:
- Kelamcılar, âlemin sonradan yaratıldığını ve yaratılışın Tanrı’nın iradesine bağlı olduğunu savunur.
- İbn Sînâ ise varlığın, Tanrı’nın zatından zorunlu olarak sudûr ettiğini ve bu sürecin kesintisiz olduğunu savunur.
- Kelamcılar, Tanrı’nın iradesini zatına ilave bir sıfat olarak kabul ederken, İbn Sînâ, iradenin Tanrı’nın zatının bir parçası olduğunu ileri sürer.
Sonuç
Bu seminerde Tanrı-âlem ilişkisine dair İslam felsefesindeki farklı teoriler analiz edilmiş ve İbn Sînâ’nın sudûr teorisinin temel ilkeleri ele alınmıştır. Sudûr teorisi, Tanrı’nın zatından zorunlu olarak varlığın taşması fikrine dayanır ve bu süreçte irade, bilgi ve kudret Tanrı’nın zatıyla özdeş kabul edilir. Bir sonraki seminerde, bu teorilerin bilgi felsefesi ve insan idraki üzerindeki etkileri ayrıntılı olarak ele alınacaktır.