EKREM DEMİRLİ: KEŞFÜ’L-MAHCÛB OKUMALARI 21. SEMİNER ÖZETİ

Bu seminerde Hücvîrî’nin Keşfü’l-Mahcûb adlı eserindeki ana kavramlar incelendi. Özellikle nefs (benlik), heva (arzu) ve erken dönem Sufi düşüncesinin bu kavramlara bakışı ele alındı.

Ana Temalar ve Tartışmalar:

  1. Nefs’in Tanımlanmasındaki Sorunlar:
    • Nefs genellikle “ben” ve benliğe ait unsurlar (arzular, kimlik, hafıza) olarak ikiye ayrılır. Bu ayrım, felsefi zorluklara yol açar. Hücvîrî, bu ayrımı ele alarak nefsin yalnızca arzulara indirgenmesini eleştirir.
  2. Heva’nın Rolü:
    • Heva, insan davranışlarının merkezindedir ve açlık, cinsellik, güç ya da statü arzusu gibi doğal dürtüleri temsil eder. Bu dürtüler doğası gereği kötü değildir, ancak doğru yönlendirilmesi gerekir.
    • Erken dönem Sufiler, hevaya genellikle olumsuz yaklaşmış ve ahlaki ya da manevi zorlukların kaynağı olarak görmüşlerdir.
  3. Ahlaki Yansımalar:
    • Seminerde, erken dönem Sufilerin hevaya karşı geliştirdiği olumsuz tutum eleştirilmiştir. İnsan arzularının, bilgi arayışı ve ibadet gibi olumlu yönleri de içerdiği ve bu arzuların tamamen bastırılmasının hem pratikte hem de felsefede tutarsız olduğu vurgulanmıştır.
  4. Felsefi Çelişkiler:
    • Erken dönem Sufiler her şeyin geçici olduğunu vurgularken, nefsin kötülükle ilişkilendirilmesini kalıcı bir özellik olarak ele almışlardır. Bu çelişki, tasavvufta nefsin mükemmelleştirilebilmesinin mümkünlüğüne dair sorular ortaya çıkarmaktadır.
  5. Arzuların Anlama Yolculuğundaki Rolü:
    • Hücvîrî, heva’nın hem manevi büyümeye hem de ahlaki çöküşe yol açabileceğini kabul eder. Örneğin, liderlik ya da mükemmellik arzusu bireyin niyetine bağlı olarak ya yükseltici ya da yozlaştırıcı bir rol oynayabilir.
  6. Karşılaştırmalı Perspektifler:
    • Seminerde, İbn Arabi gibi düşünürlerin hevaya bakış açısına da değinilmiştir. İbn Arabi, arzuları doğası gereği olumsuz değil, ilahi iradenin ve insan doğasının bir parçası olarak görmüştür.

Sonuç:

Tartışmalar, Sufi düşüncesinin evrimini vurgulamış, erken dönem Sufilerin katı heva karşıtlığı ile daha sonraki dönemde gelişen daha bütüncül yaklaşımlar arasındaki farkı ortaya koymuştur. Erken dönem tasavvufunda heva sıkı bir şekilde reddedilirken, İbn Arabi gibi isimler, insan arzularının ilahi bir rol taşıdığını vurgulamıştır.

 

This seminar explored key concepts from Hujwiri’s Kashf al-Mahjub, focusing on the nature of the nafs (self), the role of desires (heva), and the philosophical implications of these in early Sufi thought.

Key Themes and Discussions:

  1. The Problem of Defining the Self:
    • The self is often divided into the “I” and what belongs to the self (desires, identity, memory), leading to philosophical challenges. Hujwiri reflects on this division and critiques the reduction of self to mere desires.
  2. The Role of Heva (Desires):
    • Heva is central to human behavior, representing innate impulses such as hunger, sexuality, and the desire for power or status. These impulses are not inherently evil but need guidance.
    • Early Sufis often viewed heva as something to be controlled or eradicated, associating it with moral and spiritual challenges.
  3. Ethical Implications:
    • The seminar critiques early Sufi tendencies to vilify heva, noting that such approaches often lacked nuance. For example, human desires, including the pursuit of knowledge and worship, are driven by heva, making its complete suppression impractical and philosophically inconsistent.
  4. Philosophical Contradictions:
    • Early Sufis emphasized the temporary nature of all things yet paradoxically treated the self’s association with evil as a permanent quality. This inconsistency raises questions about the feasibility of perfecting the self in Sufism.
  5. Desires as a Path to Understanding:
    • Hujwiri acknowledges that heva can lead to both spiritual growth and moral decay, depending on how it is approached. For instance, the desire for leadership or excellence can either uplift or corrupt, depending on the individual’s intent.
  6. Comparative Insights:
    • The seminar also draws comparisons with thinkers like Ibn Arabi, who viewed desires not as inherently negative but as a part of divine will and human nature.

Conclusion:

The discussion highlights the evolution of Sufi thought, contrasting the literal interpretations of early Sufism with more nuanced perspectives that emerged later. While early Sufism often adopted a rigid stance against heva, figures like Ibn Arabi provided a more integrative understanding, emphasizing the divine role of human desires.